top of page
  • Yazarın fotoğrafıinPharma Dergi

Vitaminler: D Vitamini

inPharma Dergi ekibi olarak başladığımız ‘’Vitaminler’’ serisine D vitamini ile devam ediyoruz.



Vitaminler çeşitli biyokimyasal işlevler için gerekli olup organizma tarafından ya yetersiz sentezlenirler ya da hiç sentezlenmezler, bu sebeple diyetle dışarıdan alınırlar. Vitaminler suda çözünen vitaminler ve yağda çözünen vitaminler olmak üzere ikiye ayrılır. Bu yazımızda yağda çözünen vitaminlerden D vitaminini ele alacağız.


Uzun yıllardan beri güneş ışığı vitamini olarak bilinen D vitamini; beyaz, kristal yapıda, oksidasyon ve ısıya karşı oldukça dayanıklıdır. D vitamini hormon benzeri fonksiyonları olan bir grup steroldur.


D vitaminleri ‘’kalsiferoller’’ olarak adlandırılırlar. D vitamini etkisi gösteren on kadar farklı bileşik bilinmektedir. Bunlar arasında biyolojik ve kimyasal yönden en önemlileri kolekalsiferol (D3 vitamini) ve ergokalsiferol (D2 vitamini)’dür (Öngen ve Ark., 2008). Kolekalsiferol 290-315 nm dalga boyundaki UV ışınların etkisiyle deride 7-dehidrokolesterol’den yapılır ve bu endojen üretim D vitamininin temel kaynağıdır. Kolekalsiferol doğal bir D vitaminidir. Ergokalsiferol bitkisel kaynaklı olup en çok maya ve mantarlarda bulunan ergosterolün morötesi ışınlara maruz kalmasıyla oluşur. D vitamininin diğer vitaminlerden farkı vücutta sentezlenmesi, deri altında bulunan 7-dehidrokolesterol güneş veya UV ışık altında D3 vitaminine dönüşmesidir. Ergosterol de aynı şartlarda D2 vitaminine dönüşür. D vitaminlerinin aktif şekilleri koenzim değildir. Bunlar genellikle DNA’yı etkiyerek bazı proteinleri meydana getirerek etkinlik gösterirler. D3 vitamininin aktifliği yoktur fakat bundan aktif formlar meydana gelebilir. Etkin olan şekli 1,25-dihidroksikalsiferol’dür. Bu formun hormon benzeri işlevleri vardır. 



 Deride D vitamininin oluşması doğrudan 7-dehidrokolesterol molekülünün miktarı ve absorbe edebildiği UV ışınına bağlıdır. Aşırı ışınlanma D vitamininin bozulmasına sebep olurken yetersiz ışınlanma ya da 7-dehidrokolesterol azlığı D vitamininin yetersiz oluşumuna neden olur. Aşırı güneşlenme deri kanseri riskini arttırdığından koruyucu kullanımı önerilir. Fazla miktarda koruyucu kullanımı D vitamini üretimini azaltır. Koyu tenli insanlarda, açık tenlilere göre D vitamini oluşumu daha azdır.


 Normal koşullarda D vitamininin %90-95 kadarı güneş ışınlarının etkisi ile sentez edilir. Morina balığı, somon, sardalya gibi yağlı balıklar ise en iyi kaynaklardır. Süt, yumurta, karaciğer gibi besinlerin normal tüketimiyle D vitamini gereksinimi karşılanamaz. D vitamini alımının en iyi yolu düzenli güneşlenmektir. Derinin hafif pembeleşmesine yetecek süre güneşlenme ile ağızdan alınan 20000 IU D vitaminine eşit miktarda D vitamini oluşabilir. Cildin pigmentasyonu, genetik çeşitlilik, yaşlılık, kronik böbrek hastalığı, yağ malabsorbsiyon sendromları, inflamatuar bağırsak hastalıkları, obezite, magnezyum eksikliği gibi faktörler D vitamininin sentez, absorbsiyon ve metabolizmasını etkiler.

 



 D vitaminin metabolizmadaki başlıca görevi intestinal kalsiyum ve fosfor emilimini sağlayarak parathormon ile birlikte organizmanın kalsiyum ve fosfor dengesini düzenlemektir. D vitamini eksikliği metabolizmada çeşitli aksamalara sebep olur. Rikets ve osteomalaziye yol açan kemik demineralizasyonu bilinen en önemli eksiklik belirtileridir. 


Çeşitli çalışmalar; D vitamini ile otoimmün hastalıkların duyarlılığının ters ilişkili olduğunu, 1,25-dihidroksi vitamin D’nin hücre bölünmesini kontrol ederken farklılaşmayı uyarıp kanser oluşumunu önlediğini göstermiştir.

Yapılan pek çok çalışmada D vitamini yetersizliğinin multipleskleroz, romatoid artrit, osteoartrit, Crohn hastalığı, Tip I diabet ve çeşitli kardiyovasküler hastalıklarda artış gözlemlenmiş aynı zamanda birçok kanser türünde de D vitamini yetersizliğine bağlı olarak artış tespit edilmiştir (Mutlu ve Hatun, 2011).


D VİTAMİNİN İLAÇLARLA ETKİLEŞİMİ



 Kolestiramin, kolestipol, orlistat ve mineral yağ D vitamini ile aynı anda alınmamalıdır çünkü D vitamininin bağırsaklardan emilimini azaltabilirler. Fenitoin, fosfenitoin, fenobarbital, karbamazepin ve rifampin D vitamininin metobolizmasını artırır. Mide asidi salgısını baskılayan bir H2 blokeri olan simetidin, karaciğerde D vitamininin hidroksilasyonunu inhibe eder. Gastroözofageal reflü hastalığı (GERD) veya ülserlerin proton pompası inhibitörleriyle (omeprazol, lansoprazol) tedavi edilmesi, kalsiyum emilimini engelleyebilir ve kırık riskini artırabilir. Bu nedenle hastalara kalsiyum ve D vitamini takviyeleri almaları önerilir. Bazı sitostatik ajanların (hücre büyüme inhibitörleri) kullanımı, kemoterapi alan kanser hastalarında 25-hidroksi vitamin D ve 1α,25-dihidroksi vitamin D'nin bozunmasını da arttırabilir. Toksik D vitamini düzeylerinin hiperkalsemiyi tetiklemesi digoksin kullanan hastalarda kardiyak aritmiyi hızlandırabilir. Hiperkalsemi ayrıca atriyal fibrilasyonda verapamil ve diltiazemin etkinliğini de azaltabilir.


 D vitamini yağda depolandığı için yüksek miktarlarda alınması toksisiteye sebep olur. Özellikle serumda kalsiyum ve fosfat düzeyi artar. Bu da kalsiyumun böbreklerde ve kan damarlarında birikmesine neden olur. Kaslarda zayıflık, gastrointestinal bozukluklar, böbreğin görevini tam olarak yerine getirememesi gibi problemler gözlemlenir.



Kaynakça


Akkoyun, H., Bayramoğlu, M., Eki̇n, S. ve Çelebi̇, F. (2014). D vitamini ve metabolizma i̇çin önemi. Atatürk Üni̇versi̇tesi̇ vet. Bi̇l. Derg. , 9(3), 213-219.


Baysal, A. (2014). D vitamini ve sağlığımız. Beslenme ve Di̇yet Dergi̇si̇, 42(2), 89-90. 


Acarkan, T. ve Md, (2015). D vi̇tami̇ni̇. Bi̇li̇msel Tamamlayıcı Tıp, Regülasyon ve Nöralterapi̇ Dergi̇si̇ , 9(3), 5-8. 


Higdon, J. (2021). Vitamin D | Linus Pauling Institute | Oregon State University. Linus Pauling Institute.

Son Yazılar

Hepsini Gör

コメント


bottom of page