top of page
  • Yazarın fotoğrafıinPharma Dergi

Eczacılıkta Akademisyenlik



Kimi buluşlar tesadüf eseri olsa da bilimde araştırma esastır. Bir sorunu çözmek için gözlem yapmak, verileri taramak, denemek ve gerekirse tekrar denemek gerekir. Her aşamasında biraz daha öğreten bu sürecin sonu geleceğe umut olabilir. Sağlık konusundaki ihtiyaçlar, insanlar var olduğu sürece hiç bitmeyecektir. Eczacılık mesleği ise sağlık ihtiyacını karşılayan en önemli basamaklardan biridir.


Akademisyen olmak, yurt dışındaki eğitimler, biyomalzeme, patentler ve daha fazlasını bu röportajımızda sizler için bir bilene sorduk.


14 Mayıs Eczacılık Günü’ne özel röportajımız, araştırmalarıyla mesleğimizin geleceğine yön veren ve sağlık ihtiyaçlarını karşılamak için çalışan Doç. Dr. Muhammet Emin Çam ile.


1- Bir gününüzde akademisyen olmaya dair neler yapıyorsunuz?


Sabah ilk iş olarak asistanımla iletişim kurarım. Aylar öncesinden planlarımız belli olsa da gün içinde yapılacakları konuşuruz. Gün içinde dersim varsa mutlaka öncesinde sunumumun üzerinden geçerek hazırlanırım. Geri kalan saatlerimin neredeyse tamamını dahil olduğum projelere ayırırım. Genellikle gece 11 sularına kadar çalışıyorum. Cuma akşamlarını ve cumartesinin tamamını kızıma ayırıyorum.


2- Doktora için Farmakoloji ana bilim dalını seçmenizin sebebi neydi? Çalışmak istediğiniz alanı neye göre belirlediniz?


Kendimi ya farmakoloji ya farmasötik teknoloji alanında çalışırken görüyordum. Bu seçim sırasında anlaşabildiğim hocaları da göz önünde bulundurarak farmakolojiyi seçtim. Hücre kültürü çalışmaları, hayvan çalışmaları yapma imkanı buldum. Farmasötik teknolojiye dair ilgim devam ettiği için doktora sonrası çalışmalarımı ise bu alanda yaptım. Türkiye’de genelde seçilen alan dışında çalışma yapmaya çekiniliyor ama yurt dışında böyle değil. Kişi kendisini rahat hissediyorsa farklı alanlarda da çalışabilmeli.


Doktora tezimi bazı geleneksel tıbbi bitkilerin antidiyabetik etkinliğinin ve etki mekanizmasının aydınlatılması üzerine yapmıştım. Farmakognozi ana bilim dalından Doç. Dr. Turgut Taşkın hocamızın elindeki bitkiler üzerinden seçim sağlamıştık. İlk yayınımı, bu tez ile dünyada bitki alanında ilk üçte yer alan bir dergide yapmıştım.


Tez konusu seçiminde ilgi en önemli nokta ama bunun dışında hocanızın donanımı da çok önemli. Bugün, öğrencilerim diyabet ya da Alzheimer konusunda çalışmak istediklerinde onlara daha çok şey katabileceğimi söylüyorum. Ayrıca laboratuvar imkanları da sınırlayıcı bir etken olabileceği için konuyu seçme sürecinde dikkat edilmelidir.



UCL Makine Mühendisliği

3- Doktora sonrası 1 yıl boyunca UCL’de Biyomalzeme İşleme Laboratuvarı’nda çalışmışsınız. Aldığımız lisans düzeyindeki eczacılık eğitiminde biyomateryallere pek yer verilmiyor. Deneyimlerinize dayanarak ve teknolojinin hızla geliştiğini düşünerek sizce bu alan eczacılara uygun mudur? Müfredattaki yeri arttırılmalı mı?


UCL’e gitmeden önce Marmara Üniversitesindeki Nanoteknoloji ve Biyomalzeme Uygulama ve Araştırma Merkezinde araştırmalarda bulunmuştum. Burada yaptığım çalışmalar sonucu biyomateryallere daha çok yoğunlaştım.


Sonrasında 2219 - TÜBİTAK Doktora Sonrası Araştırma Bursu ile İngiltere’ye gittim. Makine Mühendisliği içerisindeki Biyomalzeme Araştırma Merkezinde Prof. Mohan Edirisinghe ile çalıştım. Bilim ve işbirliği yapmanın inceliklerini kendisinden öğrendim. Bu dönemin üzerimdeki etkisi o kadar fazla ki akademik hayatımı İngiltere öncesi ve sonrası olarak ayırabilirim. Laboratuvarda nanoteknoloji çalıştım. Erken doğumun önlenmesi, diyabetik yara konularındaki çalışmalarım eczacılık camiasında en iyi 2. dergi olan International Journal of Pharmaceutics’de yayınlandı. Çalışmalarımızın kapak sayfalarında yer aldığı da oldu.


Kesinlikle müfredatta daha fazla bulunması gerektiğini düşünüyorum. Seçmeli olarak konulmasını uygun buluyorum. İlaç taşıyıcı sistemlerde biyomalzemelerden yararlanıyoruz. Bu konudaki detayı eczacıların bilmesinin çok gerekli olduğunu düşünüyorum çünkü ilacın olduğu her alanda eczacılar yer almalı. Geleceğin yükselen alanlarından biri olması da önemini artıran bir faktör.


4- UCL ve University of Averio’da verdiğiniz eğitimlerin içeriğinden bahsedebilir misiniz? Yurt dışında eğitim vermek için nasıl bir yol izlenmeli?


Prof. Mohan Edirisinghe’nin davetiyle misafir öğretim üyesi ve araştırmacı olarak hala çalışıyorum.


Asistanımla beraber 2023 Ocak ayında tekrar İngiltere'ye gittim ve UCL Tıp Fakültesinde hücre kültürü üzerine çalışmalar yaptım. Günümüzde orada da misafir öğretim üyeliği yapıyorum.


University of Averio’daki sürecim ise şu şekilde gerçekleşti. 2022 Ekim ayında University of Averio’ya Erasmus+’ın düzenlediği bir program olan BIP (Blended Intensive Program) ile gitmiştim. 3 farklı üniversiteden hocalar ve 20 öğrenci ile Nanoilaç alanında bir eğitim programı düzenlendi. Belirlenen konu hakkında hocalar 1 hafta boyunca eğitimler verdi. Yaptığım sunum sonrası biyomedikal mühendisliği yüksek lisans ve doktora programlarında eğitim vermem üzerine davet aldım. Verdiğim ders ise polimerik ilaç taşıyıcı sistemler.


University of Averio

5- Diyabet tedavileriyle ilgili birçok yayınınız var. Konuya hakim biri olarak sizce eczanelerin raflarında oral insülin formlarını görebilecek miyiz?

En son yaptığımız çalışmalardan biri dil altı insülin formları oldu. Bizim gibi insülin konusunda çalışan birçok bilim insanı var. İnsülinin ilaç taşıyıcı sistemlere yüklenmesi ve soğuk zincirden çıkarılması çokça çalışılan bir konu. İlaç taşıyıcı sistemlerde salım parametrelerinin, partikül boyutunun kontrol edilme zorluğu, toksisite durumu ve maliyetin yüksekliği gibi negatif etkenler söz konusu. Beklentimiz, önümüzdeki 10-15 yılda bu maliyetlerin düşmesi ve bu sayede raflarda oral veya diğer uygulama yollarıyla insülin preparatlarının hastaya sunuluyor olması yönünde.


6- Sahip olduğunuz patentlere baktığımızda ilaç taşıyıcı sistemlere yoğunlaştığınızı görüyoruz. Alınan patentleri endüstriye uyarlamak zorunlu mudur? Zorunluysa nasıl yapılır?


Hiçbir patentin endüstriye uyarlanma zorunluluğu yoktur ama her üniversite akademisyenin aldığı patentin edüstriyelleştirilmesini ister. Bunun sebeplerinden biri patentlerin yıllık ödenen korunma ücretleridir. Endüstride karşılığı olmayan bir patent için ödeme yapmak istemez. Ama alınan patent sayısını arttırmak da üniversiteler için önemlidir.


Kişi eğer kendi buluşuna güveniyorsa şirket kurarak devlet desteklerinden de faydalanabilir. Fırsatları değerlendirip umutsuzluğa kapılmamak gerektiğini düşünüyorum.


7- En yeni başarılarınızdan olan Kızılay Boost’tan bahsedebilir misiniz?


Ürün; dünyadaki ilk postbiyotikli maden suyu olup içerisinde çinko ve C vitamini de bulunmaktadır. Probiyotiklerin etkilerini göstermeleri için canlı kalmaları ve bağırsakta tutunmaları gerekir. Üretim prosesleri zorlayıcıdır, kontaminasyona açıktır ve bağışıklıkları düşük kişilerde enfeksiyon oluşturma durumları vardır. Postbiyotikler ise probiyotiklerin metabolitleri veya son ürünleridir. Probiyotiklerle aynı etkileri göstermenin yanı sıra cansız oldukları için saydığımız dezavantajları göstermezler. Şu an bağırsak sağlığını koruma ve bağışıklık sistemini güçlendirici etkisi sebebiyle deprem bölgesinde destek amaçlı kullanılıyor. Haziran sonrasında piyasaya çıkarılmasını planlıyoruz. Eczacılar birçok alanda varlık gösterebilir. Böyle bir ürünün mucidi olmak benim için gurur verici.


Ürünün Kızılay İçecek öncülüğünde SFA AR-GE ve ATA BİO firmalarının büyük desteğiyle ortaya çıktığını söyleyebilirim. Kızılay İçecek Genel Müdürü Metin Kul, Ar-Ge ve Kalite Direktörü Tuğba Şimşek, Pazarlama Direktörü Rasime Yılmaz ve Ar-Ge Müdürü Murat İntepe’ye; SFA AR-GE Yönetim Kurulu Üyesi ve Sağlık Bilimleri Üniversitesi Farmasötik Teknoloji Dr. Öğr. Üyesi İsmail Aslan, SFA AR-GE Genel Müdürü Kimyager Bekir Çakıcı, postbiyotiklerle ilgili uzmanlığıyla bilinen Mikrobiyolog Leyla Tarhan’a ürünün formülasyonu ve postbiyotiklerin sağlanması noktasında verdikleri emeklerden dolayı şükranlarımı sunuyorum.



8- Patentini aldığınız cihaz, hayatımızda neleri değiştirecek?


Yaptığım cihaz taşınabilir fiber üretme cihazı, çok az firma tarafından geliştirilen ve firmaların klasik olarak kullandığı elektroeğirme metodundan farklı olarak İngiltere’de öğrendiğim bir metod olan basınçlı dönme tekniğinin kullanıldığı bir cihaz olacak. Cihazın tasarımı bizzat şahsıma ait olup üretim ise Tribot firması sahibi Mehmet Ezer ile gerçekleştirilecek.


Hazırladığımız polimer solüsyonu, bahsettiğim üretim cihazına konulduktan sonra cihaz çalıştırılacak ve sadece bir saniye içerisinde fiber elde edilip hastaya uygulanabilecek. Cihazımızın en büyük avantajlarından biri bu olacaktır. Ayrıca askeri çatışmalarda ve mülteci kamplarında kullanılabilecek çok pratik bir cihaz olacak. Optimizasyon çalışmalarım hala devam etmekte.


Cihazımın ismi HUMA CF1 ise kızımın adı Hüma’dan geliyor. Bir akademisyen olarak cihaz isimlendirilmesi hakkında literatür taraması yaptım. İdeal isimlendirmede cihaz adının kısa olması, bitki ya da hayvan ismi olabilmesi gibi bilgilere ulaşmıştım. Hüma ismi Farsçadan gelmektedir ve Hüma kuşu oldukça yüksekten uçan, görenin kendini şanslı saydığı bir kuş. Cihazda da güçlü dönme şiddetinden kaynaklı ciddi bir hava akımı oluştuğunu söyleyebiliriz. Bu özelliğini kuşlarla bağdaştırıp uygun bir isim koymak istediğimde kızımın adının uygun olacağına kanaat getirdim.


9- Bölüm yazarı olarak yer aldığınız kitaplarınızdan bahseder misiniz?


Endokrin Sisteme Etkili İlaçlar bölüm yazarı olarak yer aldığım "GÜNCEL FARMAKOLOJİ Fizyoloji Temelinde Hasta Odaklı Yaklaşım" başlıklı kitabımız Güneş Tıp Kitabevleri tarafından basıldı. Birçok öğrencim ve eczacı meslektaşım benden farmakoloji bilgilerini taze tutabilmek adına kitap tavsiyesi istiyordu. Bu kitap tam da bu amaçla çıkarılmış, tüm sağlık çalışanlarına hitap eden, farmakolojinin fizyoloji bilgisiyle harmanlanarak anlatıldığı, anlatımların tablo/şekil/olgularla desteklendiği bir kitap oldu.


Bir diğer bölüm yazarı olarak yer aldığım kitap ise ekibimle birlikte "Sinir Doku Mühendisliği için İlaç Taşıyıcı Sistemler" bölümünü yazdığımız "Sinir Doku Mühendisliği için Biyomalzemeler" başlıklı kitabımız. Bu kitap dünyanın en büyük yayın evlerinden Elsevier tarafından yayınlandı. Sağlıkta nanoteknoloji alanına giren okuyuculara sinir doku mühendisliği süreçlerini tüm yönleriyle anlatan bir kitap oldu.


10- Akademisyen olmak isteyen eczacılık öğrencilerine önerileriniz nelerdir?


Sürekli okumak ve araştırmak gerekiyor. Özellikle okuma aşamasını sorgulayarak yapmak çok önemli. Okunulan makalede eksikleri nelerdir denilerek dikkatli bir okuma yapılması gerekir. Böylece eksikleri analiz etme yeteneği kazanılmış olunur. Ayrıca ders dönemi, yeterlilik sınavı ve tez dönemi gibi farklı zorluklarla baş etmek gerektiği için sabırlı olunmalı. Bu süreçte, karşılıklı beklentilerilerin uyuştuğu bir hoca seçilirse süreç daha kolay işleyebilir.


Özellikle doktora sürecinde çevresinde eczane açan meslektaşlarını görünce motivasyon kaybı yaşayan öğrencilerimiz oluyor. Sadece ülkemizde değil, tüm dünyada akademisyenlerin maaşları görece düşüktür. Mesleğin ilerleyen yıllarında endüstri ile işbirliği yapıldığında ya da danışmanlık verildiğinde maddi tatmin sağlanabilir.


Bence bir akademisyenin sahip olması gereken 5 özellik: Özgüvenli olması, İngilizceyi iyi seviyede bilmesi, sunum yeteneğinin olması, iletişim kabiliyetinin yüksek olması ve empati kurabilmesidir.


Hazırlayan: Serra Koç

Son Yazılar

Hepsini Gör

コメント


bottom of page