top of page
  • Yazarın fotoğrafıinPharma Dergi

Ağır Metal Zehirlenmesinin Korkunç Yüzü: Minamata Hastalığı

1950’li yılların ortalarında, Japonya’nın Minamata kentinde tüm sinir sistemini etkileyen bir hastalık ortaya çıkmıştır. Ancak hastalığın sebebinin ağır metal zehirlenmesinden kaynaklandığının anlaşılması uzun zaman almış ve bu süre boyunca ağır metal zehirlenmesine maruziyet devam etmiştir. Ülkenin güneyinde bulunan bu kent, halkın çoğunluğunun geçimini balıkçılık yaparak sağladığı bir sahil kasabasıdır. Bölgede bulunan Chisso firmasına ait fabrikada 1932 yılından itibaren “asetaldehit”, 1941 yılından itibaren ise “vinil klorür monomeri” (VCM) üretilmiş; üretim süreçlerinde katalizör olarak cıva kullanmıştır. Şirket, 1932 yılından itibaren neredeyse 36 yıl boyunca endüstriyel atık sularını sürekli olarak Minamata Körfezi’ne ve Minamata Nehri’ne boşaltmıştır. Atık suda yer alan metil cıvanın çevreye salınmasının ardından deniz ekosisteminde birikmesiyle deniz alanında ciddi bir kirlenme ve ağır metal birikimi meydana gelmiştir.



Belli bir süre sonra bölgedeki balıkçılar, fabrikanın nehre boşalttığı atık suların balıkları öldürdüğünü bu nedenle de körfez genelindeki balık ve diğer kabuklu deniz canlıları sayısının azaldığını iddia etmeye başlamışlardır. Bunun yanında özellikle balıkla beslenen kedilerin titremeye tutulduğu ve öldükleri gözlemlenmiştir. Kedilerde gözlemlenen bu anormal durum ise balıkçıların iddialarını destekler nitelikte görülmüştür. Nitekim, insanlarda hastalığa ilişkin ilk vaka 1956 yılında bildirilmiş ve salgına dönüşen bu hastalık, henüz bilinmeyen bir santral sinir sistemi hastalığı olarak yorumlanmıştır. Aynı yıl içerisinde 52 hasta belirlenmiş, 17 kişinin bu nedenle hayatını kaybettiği bildirilmiştir. Tabloyu daha korkunç bir hale getiren durum ise şirketin ilk vakanın tespitinden itibaren 1968 yılına kadar asetaldehit üretimine ve dolayısıyla atık sularını nehre boşaltmaya devam etmiş olmasıdır. Ne yazık ki Japon hükümeti ancak 1968 yılına gelindiğinde Chisso’nun tesislerinden çıkan ve metil cıva içeren bu atıkların hastalığa neden olduğunu resmi olarak bildirmiştir. Atıkların körfeze boşaltılmasının deniz faunasında kirliliğe neden olduğu ve metil cıvanın bu yolla insanlara bulaştığı kabul edilmiştir. Bunca yıl boyunca deniz ekosisteminin kirletilmeye devam edilmiş olması ise durumu daha trajik hale getirmiştir.



Yüksek düzeyde metil cıva maruziyeti sebebiyle oluşan bu hastalığa bölgenin adından yola çıkılarak “Minamata hastalığı” adı verilmiştir. Minamata hastalığı, metil cıva bulaşan balık ve kabuklu deniz canlılarının tüketilmesiyle cıvaya maruz kalan insanların santral sinir sistemlerinde ağır hasarlara neden olan nörolojik bir hastalıktır. Hastalığın yegâne tedavisi ise ne yazık ki yalnızca semptomları azaltmak ve rehabilitasyon uygulamakla sınırlıdır. Minamata hastalığı nedeniyle mağdur olan kişilerin toplam sayısının 20.000 ila 30.000 civarında olduğu düşünülmektedir.


Minamata Körfezi ve etrafındaki suların, özellikle de deniz tabanında biriken çamurlaşmış kitlelerin temizlenmesine 1977 yılında başlanabilmiştir. Bölgede uzun süre devam eden temizlik ve iyileştirme çalışmalarının ardından, ilk Minamata hastalığı mağdurunun resmi olarak tespit edilmesinden neredeyse 40 yılı aşkın bir süre sonra, 1997 yılında, Minamata Körfezi balık tüketimi için güvenli olarak ilan edilmiştir. Minamata felaketi, cıvanın zararlarının anlaşılması için bir milat noktası olmuş ve bu acı olaydan itibaren cıva ile metil cıvanın olumsuz yönlerinin belirlenmesi ve ortadan kaldırılmasına yönelik çalışmalara hız verilmiştir.

Cıvanın en toksik formu olan metil cıvanın çok çeşitli zararları belirlenmiştir. En başta ise metil cıvaya maruz kalan fetüs gelmektedir. Metil cıva, fetüsü dış ortamdaki değişimlerden korumak için bir bariyer görevi olan plasentayı geçebilir. Bu nedenle fetüsün nörolojik gelişimini olumsuz etkiler. Fetüste meydana gelen bu zehirlenmenin ise tedavisi yoktur.


Kanında yüksek miktarda cıva olan yetişkinlerde ortaya çıkan başlıca rahatsızlıklar ise şunlardır: doğurganlıkta azalma, kalp hastalığı, beyin ve sinir hasarı. Bunların dışında ellerde ve ayaklarda uyuşukluk, ataksi, görme kaybı, işitme ve konuşma bozuklukları, iç organların ve santral sinir sisteminin hasar görmesi, koma ve felç sayılabilir. Bu rahatsızlıklar ise ne yazık ki ölümle sonuçlanabilmektedir.




Saf cıva, inorganik cıva bileşikleri veya organik cıva (metil cıva) bileşiklerine maruz kalmanın farklı sonuçları olmaktadır. Metil cıva; cıvanın en zararlı formudur ancak saf cıva ve cıva bileşiklerinin de insan sağlığına zarar verdiği tespit edilmiş, toksik özellik gösterdiği bulunmuştur. Cıvaya maruziyetin güvenli bir eşiği olup olmadığı ise halen belirlenmiş değildir. Zira, geçmiş yıllarda güvenli kabul edilen dozlar günümüzde güvenli kabul edilmemektedir ve güvenli bir cıvaya maruziyet seviyesi belirlenememektedir.


Peki cıva maruziyeti nasıl olur ve dünyamızda nasıl birikir?


Sıvı yapıda bir element olan cıva; doğada yaygın şekilde bulunan, kalıcı nitelikte doğal bir elementtir. Cıva, Dünya’nın jeolojik rezervuarlarında bulunan bir madde olarak volkanik patlamalar, toprak erozyonu ve kayaların aşınması gibi doğal yollar dışında insan faaliyetlerinin sonucu olarak atmosfere salınır. Sıfır santigrat derecede bile buharlaşabilir, doğada oldukça uzun bir süre varlığını koruyabilir. Diğer taraftan hava ile taşınabilen cıva, suya ve toprağa nüfuz ederek kolaylıkla birikebilmektedir.



Cıvaya ilişkin en dikkat çekici detay, element formunun yanında organik bir yapıya ulaşabilmesidir. Element formunda doğaya salındıktan sonra cıva (Hg), oksitlenmeye maruz kalmadan atmosferde uzun mesafeler kat edebilmektedir. Hg, su ekosistemine geçince mikroorganizmalar tarafından biyolojik olarak kullanılabilir bir form olan metil cıvaya (MeHg) dönüştürülmektedir ki bu en zararlı formudur. Ayrıca metil cıva, çeşitli organizmalar tarafından kolayca emilebilmekte ve böylece gıda ağına girerek biyolojik ağ içinde yayılabilmektedir. Metil cıva, başlıca balıklarda ve kabuklu deniz canlılarında yüksek konsantrasyonlara ulaşabilmektedir. Yüksek düzeyde metil cıva içeren deniz ürünlerinin tüketilmesiyle ciddi oranda cıvaya maruz kalınmasının ise kaçınılmaz olduğu söylenebilir.


Cıva emisyonunun başlıca üç nedeni vardır: doğal nedenler, insan kaynaklı nedenler, re-emisyon. Re-emisyon; önce hava yoluyla toprağa, su yüzeyine ve bitki örtüsüne gelmiş cıvanın sonrasında orman yangınları, yağmur, sel gibi nedenlerle tekrar yayılmasına denmektedir. Endüstriyel atıklar veya endüstriyel kazalar ile atmosfere karışan cıva nedeniyle oluşan asit yağmurları suya karışarak planktonlar, onlarla beslenen küçük balıklar, küçük balıklarla beslenen büyük balıklar ve deniz memelileri ile besin zincirine karışır. Bunun sonucunda toprağa karışarak doğal floraya ve ekim alanlarına da zarar verir.


Tehlikenin boyutu fark edildikten sonra günümüz otoriteleri Minamata Sözleşmesi’ne giden yolu açmışlardır. Minamata Sözleşmesi ile "Bu kadar büyük ve kalıcı zararlar verebilen cıvanın kullanımının sınırlandırılması ve mümkün olabilecek durumlarda durdurulması" kararı alınmıştır. Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği gibi uluslararası ve bölgesel örgütlerin sözleşme üzerine çalışmaları ve birtakım düzenlemeleri mevcuttur. Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP)’nın Cıva Hakkında Minamata Sözleşmesi, Avrupa Birliği direktiflerinin bir örneğidir. Bu sözleşme 128 ülke tarafından imzalanmış olup yalnızca 88 ülke tarafından onaylanmıştır. Türkiye ise sözleşmeyi 2014 yılında imzalamıştır.

Sözleşmeyle birlikte, taraf olan ülkelerin cıva içeren bazı ürünlerin üretimini, ihracatını ve ithalatını yasaklamaları ve oluşan atıkları güvenli şekilde bertaraf etmeleri, kullanılan cıva miktarını azaltacak stratejiler geliştirmeleri ve endüstri tesislerinden kaynaklanan emisyonları ve salınımları azaltmak amacıyla belirlenen süre dahilinde, yeni açılacak olan tesislerde mevcut olan en iyi teknolojileri kullanmaları ve halihazırdaki tesisler için ise oluşturulmuş planlar dahilinde emisyonlarını azaltmaları zorunlu kılınmıştır. Minamata Sözleşmesi; cıva kullanılan, salınan veya yayılan ürünler, süreçler, endüstriler ve tüm bunların cıva bulunduran atıkları için kontrol mekanizmaları ve azaltım tedbirleri içermektedir. Diğer taraftan üretim prosesleri, kapasite yükseltme ve atık yönetiminde mevcut en iyi teknolojiler ve iyi çevre uygulamaları kullanılmasının teşviki de sözleşmenin başlıca konularıdır. Minamata Sözleşmesi 35 maddeden oluşan bir ana metin ve beş ekten oluşmaktadır. Sözleşmeye göre cıva madenciliği ve cıvanın hem ithalat hem de ihracatı tamamen yasaklanmaktadır. Elbette cıva kullanılan, salınan ya da yayılan prosesler, ürünler, endüstriler ve bunlara ait cıvalı atıkların azaltılmasına ve kontrolüne dair tedbirler de yer almaktadır.


A eki, sözleşmenin 4. maddesine işaret ederek, 2020 yılına kadar kullanımı yasaklanacak ya da sınırlandırılacak cıva içeren ürünleri listeler. Ayrıca diş hekimlerince kullanılan amalgamın da terk edilmesini düzenler.


B ekinde, sözleşmenin 5. maddesine işaret edilerek, cıva veya cıva bileşiklerinin katalizör olarak kullanıldığı asetaldehit üretiminin 2018 yılına kadar tamamen terk edilmesini, cıvalı katalizörleri kullanarak gerçekleştirilen poliüretan üretiminin azaltılarak terk edilmesi, yerine kullanılabilecek maddelerin bulunması amacıyla ar-ge çalışmalarının teşvik edilmesini düzenlemiştir.


C ekinde, altın zanaatkarlığı ve küçük ölçekli altın madenciliğini düzenleyen 7. maddeye atıfta bulunularak ulusal hareket planlarının içeriği düzenlenmiştir. Bu planlar, tüm maden amalgamasyonları, amalgamın ya da işlenmiş amalgamın açıkta yakılması gibi faaliyetleri tamamen durdurmayı hedeflemelidir.


D ekinde cıva ve cıva bileşenlerine dair başlıca emisyon kaynakları belirtilmiştir. Bunlar; kömürün yakıldığı güç kaynakları ile endüstriyel kazanlar, demir dışı metallerin (kurşun, bakır çinko, endüstriyel altın) üretiminde kullanılan ergitme ve kavurma işlemleri, atıkların yakıldığı tesisler, klinker (sıcak proses) çimento üretim tesisleridir.


E ekinde ise sözleşmenin 25. maddesine atıf yapılarak tahkim ve uzlaşma prosedürleri düzenlenmiştir.


Sonuç olarak Minamata Sözleşmesi, getirdiği yükümlülükler konusunda ülkeler arasında ayrım yapmasa da gelişmekte olan ülkelere teknoloji transferi, kaynak yardımı ve mali destek verilmesi gerekliliğini vurgulamaktadır. Ayrıca çevreye zarar veren cıva ve cıva bileşiklerinin zaman içinde tamamen yasaklanmasını amaçlayan bu sözleşme, önleme ilkesinin de en net uygulandığı uluslararası çevre sözleşmelerinden biridir.


Hazırlayan: İrem ÇELİK


Kaynakça:


Karaezli G. (2021). Cıva Kullanımının Kontrolü Hakkında Dünyada ve Türkiye’de Atılan Adımlar. İşte Sağlık Dergisi.

http://www.istesaglikdergisi.com.tr/wp-content/uploads/makale/civa-kullanimi.pdf


Kayhan, A. K. (2022). Cıva Tehlikesi ile Mücadelede Küresel Uzlaşı: Minamata Sözleşmesi . Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi , Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nin Kuruluşunun 40. Yılı Özel Sayısı , 713-743. https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/2625726


Takeuchi, T., Morikawa, N., Matsumoto, H. et al (1962). A pathological study of Minamata disease in Japan. Acta Neuropathol 2, 40–57.

https://doi.org/10.1007/BF00685743


Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page